Nehirde tekne gezisi için biletlerimizi birkaç saat önceden almıştık ama hala vaktimiz var,biraz daha dolaşmak için..
Charles Bridge'in üzerindeyiz..
Krallar ve kraliçelerin boylu boyunca, arz-ı endam ettiği mükemmel tarihi yapı! :)
Şehir mimari açıdan bu kadar büyüleyici iken,bir şey ciddi anlamda moralimizi bozuyor..
Aşağıdaki heykele dikkatlice bakınız..
Köprüdeki heybetli heykellerden biri bu;
o dönemde Osmanlı'ya karşı duyulan korku ve ön yargıları gösteriyor. Heykelde, tespih çeken Osmanlı gardiyanı neşeli şekilde zindanın kapısında beklerken, yukarıdaki üç Aziz içerideki Hristiyan esirleri kurtarmaya çalışır şekilde resmediliyor.
Yani aslında o dönemlerde pislik ve ahlaki sapkınlıkları yüzünden veba salgınıyla kavrulan Avrupa,
sanat ve bilimin tüm dallarında daha ileride olan Osmanlı'yı barbar olarak tanımlıyordu maalesef!
Hani en basit örnek hep söylenir ya..
Avrupa toplumlarında herhangibir psikiyatrik rahatsızlık olması durumunda,insanlar "içlerine şeytan ve kötü ruhlar girdi diye" canlı canlı yakılırken;
Osmanlı'da su sesleri ve musiki ile tedaviler uygulanır,bitkilerle alternatif tıptan da yardım alınırmış..
Köprüde iki ileri bir geri,günbatımında keyifli yürüyüşümüze devam ediyoruz :)
Yine rehberimizden aldığımız bilgiye göre;
aşağıda gördüğünüz rampa şeklinde monte edilmiş ahşap kazıklar,
kışın sert ikliminde donan nehir sularının,buz kütleleri halinde kırılıp akıntıya kapıldığında, köprüye zarar vermemesi amacıyla diye düşünülmüş!
Bu fikri oldukça başarılı buldum :)
Astronomik saat kulesindeyiz..
Her saat başı birçok turistin önünde toplandığı saat kulesinde yelkovan her 12'yi gösterdiğinde ilginç bir gösteri başlıyor.
Üzerinde 12 burcun da temsil edildiği saatin üst kısmında, her saat başı çanlar çaldığında iki küçük pencere açılıyor ve içinden 12 havariyi temsil eden heykeller çıkıp izleyenlere selam veriyor. Aynı anda saatin sağ yanındaki yaşam ve ölümü temsil eden iskelet figürü elindeki asayı yere vurup, ''topraktan gelip toprağa gitmeyi'' hatırlatırken, hemen yanındaki ''şatafat ve gösterişi'' simgeleyen elindeki sazıyla bir Osmanlı ile saatin öbür ucundaki ''cimriliği'' anlatan Yahudi, ''Hayır'' dercesine kafasını sağa-sola sallıyor. Bu dünyaca tanınmış 1400'lü yıllardan kalma saat kulesinde de tıpkı Charles Köprüsü'nde olduğu gibi o dönemdeki Osmanlı'ya karşı ön yargıların izleri görülüyor.
Ben bu kareye bayıldım..
Görkemli kulelerin arkasından akıp giden gri bulutlar, "Yine mi yağmuuuuur?!?!" korkusu yaşatsa da;
tam bir görsel şölen sunuyor bize :)))
Ayrıca saat kulesiyle ilgili bir efsane daha var..
Ki aslında efsane demek belki doğru olmaz,gerçek olduğu söylenen bir hikaye bu!
Tarihi meydanda Prag'ın meşhur astronomik saat kulesi bulunuyor. Saat kulesinin ilginç bir hikayesi var.Saat,15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta tarafından yapılmış.Hunuş Usta saati tamamladığında önemli bir kişi haline gelir. Hatta öyle ki ünü kralı bile geçer. Dünyanın her yerinden insanlar Prag'a saati görmeye gelir. Hunuş Usta, çeşitli ülkelerden teklifler alır ancak hiçbirini kabul etmez. Ancak, bu durum kralı çok rahatsız eder ve ustanın saati başka bir yerde yapmasını engellemek için Hunuş Usta'nın gözlerine mil çektirir. Kör olan Hunuş Usta bu duruma dayanamaz ve kendini saatin mekanizmasına bırakarak intihar eder, bu arada saati de bozarak kraldan intikamını almış olur. 50 Yıl boyunca hiçbir usta saati tamir edemez. 50 Yıl sonra saat tekrar çalışmaya başlar.Hunuş Usta’nın saati, Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını gösteren astronomik bir saattir. Saatin dış tarafındaki rakamlar İbranice’dir. Bu Babil saatini göstermektedir. Hunuş Usta, (saati Eski Şehir Meydanı’na yaptığından, meydanın bir paraleli de Yahudi mahallesi olduğundan) Yahudilerin nüfusunun fazla olduğu bir bölgede onları ezmemiş, onlara da bir jest yapmış ve Babil saatini de kendi saatine eklemiştir.
(Kaynak:www.webhatti.com)
Hazır kuleye çıkmışken,hemen yanı başımda saksafonla "sanatını icra eden şahsiyeti" kayda almadan olmazdı :))Saat başı meydandaki turistlerce ilgiyle dinlenen marşı duymanızı isterim :)
Melodi zihne kazınan bir yapıda nedense... Biz hiç unutmuyoruz,ara sıra dilimize takılıyor,ilginçtir ;p
Dinleti bittiğinde,herkes yukarı bakıp alkışlıyor..
Biz de "Sağolun sağolunnnn" diyerek halkı selamlıyoruz :))))
Biraz daha yürüyüp,azıcık alışveriş azıcık da "Yaşasın yemek yemekkkk!" diyoruz :)
Şükürler olsun ki, bu İtalyan Restaurantını bulmuşuz...
Son bir haftanın en tatmin edici öğünü bu oldu diyebilirim!
Kokteyl efektli bir sıkma portakal :) ve süpppper Penne Arabbiata (sipariş edilen bu ama gelen makarnamız Spagetti gibi birşey olmuştu,önemsemedik)
Yana yana hüplettik :)
Bu da güzeldi!
Sokak müzisyenleri ve canlı heykeller arasında en güleryüzlü/sempatik olanını takdim ediyorum size :)
Silver Girl!!! :))))) ve Eda'cık...
Bu da dolu dolu geçen 8 güne damgasını vuran en tatlı anlardan biri! :)
Belki de çekilen binlerce fotoğraftan da en unutulmazı........
O an Instagram'da paylaştığım fotoğrafın başlığını hatırlayanlar olabilir:
"Veeee Handan ablacım aşkı Prag'da bulur!" :)))))))
Şaka bir yana dilerim ki,bu gerçek olur,herşey gönlünce olur! O en güzellerini hakediyor çünkü :)
Bilirsiniz
Prag,sıradışı kuklalarıyla da meşhurdur..
Hatta kukla tiyatrolarına,mutlaka zaman ayırmaya çalışın derim :) Çünkü ben gidemedğimize çooook pişman oldum..
Bu mükemmel çilekli kup için,nelerden vazgeçebilirdiniz???
:)))
(Çikolata penceresinden görünen adama dikkat!) ;P
Şimdi de tekneden...suyun tam da yüzeyinden görünenler.. :)
Bloğunu çok beğendim ve takipçin oldum, sen de beni takibe alırsan sevinirim.
YanıtlaSilÇok teşekkürler canım.. :)))
SilMutlaka bloğuna uğrayacağım,seve seve...