Veeeee gezi günlükleri geri döner....!
Farklı birkaç postla gezi günlüklerine ara versem de,daha bitmedi :))Hem de daha yarısına bile gelmedik! :p
Daha enteresan,renkli ve farklı kareler göreceksiniz..
Münih'i gezmeye devam ediyoruz!
Kahvaltımızı yapıp,şehir merkezinde şöyle bir yürüyüp,eski belediye binasının önünde ve içinde iskelet vücutlar olan "ürkünç" bir kilisede fotoğraflar çekmiştik :)
Bu postta da, rehberimizden ayrıldıktan sonra, saatlerce geze geze bitiremediğimiz "RESIDENZ MUSEUM" un ihtişamına bir göz atacağız..
Oradan çıkıp yeniden bir hayli işlek olan alışveriş caddesine dönerek,eski belediye binasının ana kulesinden şehri izlemek için bir çırpıda kendimizi asansörde buluyoruz :)
Ama o kısım daha sonraa....
Önce meşhur Wittelsbach hanedanının yaşamlarını sürdürdükleri saraya girelim..
Bu bol resimli,bol emekli tavan karşılıyor bizi..
Henüz gidip görmesem de;bildiğim kadarıyla,Vatikan'da tavan resimlerini tamamladıktan sonra,boyun rahatsızlığından (meslek hastalığı diyebiliriz buna) hayatını kaybeden Michelengelo geliyor aklıma..
Ben de yağlı boya tablolar yapmaya çalıştığım için biliyorum,her tablodan sonra bir hafta tutulma durumum oluyor maalesef :)
Hassas bir iş olduğu için emeği geçenleri takdir ediyor ve mekanda ilerliyorum :)
Özellikle tonlamalar ve figürlerin 3D görüntüsü inanılmaz..
Audio ile tarihçeyi dinliyorum dikkatlice..
Eda'dan bir poz daha almayı ihmal etmiyorum; ki aslında bunlardan yüzlerce var:) Seçmem çok zor oldu..
Sol alt köşede kimi görüyorsunuz?
Sevgili kardeşim Eda...Asıl çekmek istediğim oyken,daha doğrusu fotoğrafının çekilmesini isteyen! :p
Ben geniş açıyla tüm salona hakim bu kürsüden,onu derinliğin & perspektifin içine hapsediyorum :))
Bu salondan çıkmadan, salonun isminden de bahsetmek istiyorum..
Aşağıdaki yazının bir özeti olarak şunu söyleyebilirim ki; (Umarım üstünkörü tercümelerim doğrudur)
:))
1568-1571 yılları arasında yapımı tamamlanan Antiquarium, 5.Duke Albrecht'in antika koleksiyonunun bir sergisi olarak düşünülmüş..Baş mimar Simon Zwitzel tarafından inşaa edilmiş.
Tüm antika heykeller; 16.-17. ve 18.yy 'dan kalma..
Dük Wilhelm döneminde ise, sanat danışmanı Friedrich Sustris'in de tavsiyesiyle,Antiquarium zengin dekorasyonuyla bir tören salonuna dönüştürülmüş.
Salonun en başındaki şöminenin üst kısmına bir kürsü konulmuş! Aşağıda görüldüğü üzere :))
Burada aynı zamanda kraliyet yemeklerinin yendiği büyük bir masa da varmış..
Antiquarium'dan çıkınca,yarı açık bir holden geçerek (önünde minik bir bahçesi de var), daha ihtişamlı süslemelerle bezenmiş olan diğer bir salona geçiyoruz..
İşte burasııııı...
Bu noktadan sonra; günlük yaşamdan izler görebilieceğimiz, mutfak eşyaları ve mobilyaların bulunduğu bölümlere doğru ilerliyoruz..
To be continued..
:)
This all looks like so much fun! And the architecture is absolutely stunning!!
YanıtlaSilxo TJ
Thank you very much TJ,
YanıtlaSilI know you also would like to understand the writing parts..I will try to spend time for "posts in English" :) as before!
Continue following me! :))
Bye
Burcu
Avrupa'da en çok bunu kıskanıyorum işte. Duvarlardaki işlemelerin özeni, heykeller o kadar güzel sanat eserleri ki bizim günah diyerek resme ve heykele dair neredeyse hiçbir şey bırakmamış olmamıza üzülüyorum. Tavan karelerine hayranlıkla baktım canım :)
YanıtlaSilEvet canım maalesef kıskanılacak kadar güzeller.. :))
SilAma aslında bizim kültürel değerlerimizde; Osmanlı ve sonrasındaki dönemlerde de bu ihtişamı görebiliyoruz!Sıvama varak ve bohemia kristallerinden avizelerle bezeli o kadar çok sarayımız var ki..
Bildiğim kadarıyla heykel ve resim sanatından (özellikle insan ve hayvan portreleri) uzak durulmasının bazı sebepleri var..
Eski çağlarda cansız varlıklara tapan toplumlar olmuş biliyorsun..
İslam dininin buna sıcak bakmaması dolayısıyla;öne çıkan silüet farklılaşmış.
Bunun yerine çini&hat&ebru gibi sanatlar gelişmiş..
Tabi görsel anlamda,böyle ttavan işlemelerimiz olsa fena olmaz mıydı?
:)))
Hakikaten güzel olurdu!..